-
1 yokuş
yokuş s1) Anstieg m, Steigung f\yokuş çıkmak bergauf gehen; ( taşıtla) bergauf fahren\yokuş inmek bergab gehen; ( taşıtla) bergab fahren2) ( kent içinde sokak) ansteigende Straße\yokuş çıkmak eine ansteigende Straße hinaufgehen; ( taşıtla) eine ansteigende Straße hinauffahren -
2 yokuş
1) подъём; возвы́шенностьyokuş aşağı — по́д гору
yokuş çıkmak — поднима́ться в го́ру
2) спуск◊
-ı yokuşa sürmek — вести́ к про́пасти◊
her yokuşun bir inişi vardır или her inişin biryokuşu vardır — посл. у ка́ждого подъёма есть спуск -
3 monter
Iv i (avec l'aux. être)1 se déplacer çıkmak◊Il est monté à l'arbre. — Ağaca çıktı
2 changer de niveau yükselme◊L'eau monte. — Su yükseliyor.
3 fig artmak◊Les prix montent. — Fiyatlar artıyor.
4 monter à cheval ata binmek5 dans un véhicule bir araca binmekIIv t (avec l'aux. avoir)1 parcourir çıkmak2 transporter çıkartmak3 assembler kurmak4 augmenter yükseltmek5 organiser peşinde olmak -
4 bergauf
yokuş yukarı;\bergauf gehen yokuş çıkmak;es geht steil \bergauf yokuş diklemesine çıkıyor;langsam geht es wieder \bergauf mit ihm ( fam) yavaş yavaş durumu iyileşiyor -
5 côte
n f1 pente yokuş [jo'kuʃ]2 littoral deniz kıyısı♦ la Côte d'Azur Fransa'nın Akdeniz kıyısı3 viande pirzola [piɾ'zoɫa]◊une côte de porc / bœuf — sığır pirzolası
4 côte à côte yanyana◊être / marcher côte à côte — yanyana bulunmak, yürümek
5 os kaburga [ka'buɾga]6 rayure kot [kot] -
6 გვერგის წავლა
f.yokuş çıkmak -
7 подниматься
несов.; сов. - подня́ться1) ( перемещаться вверх) çıkmak; kalkmakподня́ться на аэроста́те на высоту́ пятна́дцати киломе́тров — balonla on beş kilometreye çıkmak
ме́дленно поднима́ться по ступе́нькам — basamakları ağır ağır çıkmak
поднима́ться по ле́стнице на пя́тый эта́ж — merdivenden beşinci kata çıkmak
поднима́ться на ли́фте — asansörle çıkmak
поднима́ться на́ гору — dağa çıkmak
подня́ться на борт (су́дна / корабля́) — gemiye çıkmak
подня́ться на трибу́ну / на ка́федру — kürsüye çıkmak
за́навес поднима́лся пять раз — perde beş kere inip kalktı
бро́ви у него́ подняли́сь — kaşları yukarı kalktı
2) ( вставать - об упавшем) (ayağa) kalkmakон упа́л, но тут же подня́лся́ — düştü ama derhal ayağa kalktı
больно́й ско́ро подни́мется — разг. hasta yakında kalkacak
3) перен. (восстанавливаться, возрождаться) kalkınmakсе́льское хозя́йство поднима́лось — tarım kalkınıyordu
разори́вшись, он так бо́льше и не подня́лся — battı, bir daha da kalkınamadı
подня́ться из руи́н — harabeler içinden kalkıp yükselmek
4) ( вставать с места) (ayağa) kalkmakподнима́ться с посте́ли — yataktan kalkmak
навстре́чу мне подняли́сь дво́е — iki adam ayağa kalkıp bana doğru yürüdü
5) (о птице, самолёте и т. п.) havalanmak, kalkmak6) (переходить к каким-л. действиям) kalkmakподня́ться в ата́ку — hücuma kalkmak
7) ( восставать) (ayağa) kalkmak, başkaldırmak8) (появляться, возникать, начинаться) çıkmak; kopmakподня́лся́ ве́тер — rüzgar çıktı / aldı
подняла́сь бу́ря — fırtına çıktı / koptu
подняла́сь пыль — toz kalktı
подня́лся́ шум — gürültü koptu
9) ( становиться более высоким) yükselmekстена́ подняла́сь ещё на метр — duvar bir metre daha yükseldi
подня́ться в обще́ственном мне́нии — перен. halkın / kamuoyunun gözünde itibarı artmak
э́тот спортсме́н не суме́л подня́ться вы́ше седьмо́го ме́ста — перен. bu atlet yedincilikten yukarı çıkamadı
10) ( о тесте) kabarmak11) (увеличиваться, повышаться) yükselmekу больно́го подняла́сь температу́ра — hastanın ateşi yükseldi
у неё подняло́сь давле́ние — kadının tansiyonu yükseldi / çıktı
це́ны поднима́ли́сь — fiyatlar yükseliyordu
12) тк. несов. (о дороге и т. п.) tırmanmak, yokuş yukarı gitmek13) тк. несов. (возвышаться над чем-л.) (üzerinde) yükselmek••у меня́ рука́ не поднима́ется уби́ть больно́е живо́тное — hasta hayvanı öldürmeye elim varmıyor
-
8 grimper
Iv i1 monter tırmanmak2 pousser contre tırmanmak3 escalader tırmanmak4 être en pente yokuş yukarıIIv tçıkmak -
9 гора
dağ* * *ж1) dağсне́жные го́ры — karlı dağlar
жи́тели гор — dağlılar
уйти́ в го́ры — dağa çıkmak
2) yığın(це́лая) гора́ пи́сем — bir yığın / yığınla mektup
го́ры арбу́зов — yığın yığın karpuz
••горо́й (положить, насыпать) — doruklama, tepeleme
в го́ру — yokuş yukarı
по́д гору — yokuş aşağı
идти́ / кати́ться по́д гору — baş aşağı gitmek, yokuş aşağı yuvarlanıp gitmek
горо́й стоя́ть за что-л. — bir şeyin hararetli savunucusu olmak, canla başla bir şeyden yana olmak
сули́ть золоты́е го́ры — dünyaları vaadetmek
у меня́ то́чно / бу́дто гора́ с плеч свали́лась — sırtımdan dağlar devrilmiş gibi oldum
гора́ родила́ мышь — погов. dağ (doğura doğura) bir fare doğurdu
гора́ с горо́й не схо́дятся, а челове́к с челове́ком сойдётся — посл. dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur
-
10 rise
interj. ayağa kalkın, herkes ayağa kalksın————————n. yükseliş, yükselme, doğuş (güneş), çıkma, dirilme, artış, terfi, kaynak, bahane, neden, tepe, yükselti, tümsek, yükseklik, katılma, eklenme————————v. kalkmak, ayağa kalkmak, kabarmak, doğmak, yükselmek, havalanmak, yukarı kalkmak, şiddetlenmek, artmak, çıkmak, doğmak (güneş), terfi etmek, görünmek, yükseltmek* * *1. yüksel (v.) 2. artış (n.) 3. yüksel* * *1. past tense - rose; verb1) (to become greater, larger, higher etc; to increase: Food prices are still rising; His temperature rose; If the river rises much more, there will be a flood; Her voice rose to a scream; Bread rises when it is baked; His spirits rose at the good news.) yükselmek, artmak, kabarmak2) (to move upwards: Smoke was rising from the chimney; The birds rose into the air; The curtain rose to reveal an empty stage.) kalkmak, yükselmek3) (to get up from bed: He rises every morning at six o'clock.) yataktan kalkmak4) (to stand up: The children all rose when the headmaster came in.) ayağa kalkmak5) ((of the sun etc) to appear above the horizon: The sun rises in the east and sets in the west.) doğmak, yükselmek6) (to slope upwards: Hills rose in the distance; The ground rises at this point.) yükselmek7) (to rebel: The people rose (up) in revolt against the dictator.) ayaklanmak, isyan etmek8) (to move to a higher rank, a more important position etc: He rose to the rank of colonel.) yükselmek, terfi etmek9) ((of a river) to begin or appear: The Rhône rises in the Alps.) doğmak, çıkmak10) ((of wind) to begin; to become stronger: Don't go out in the boat - the wind has risen.) şiddetlenmek11) (to be built: Office blocks are rising all over the town.) yükselmek12) (to come back to life: Jesus has risen.) dirilmek2. noun1) ((the) act of rising: He had a rapid rise to fame; a rise in prices.) yükselme, artış2) (an increase in salary or wages: She asked her boss for a rise.) zam3) (a slope or hill: The house is just beyond the next rise.) tepe, yokuş, bayır4) (the beginning and early development of something: the rise of the Roman Empire.) yükselme•- rising3. adjectivethe rising sun; rising prices; the rising generation; a rising young politician.) yükselen; artan; yeni yetişen- give rise to
- rise to the occasion -
11 hinauffahren
hinauf|fahrenmit dem Lift \hinauffahren asansörle çıkmakII vt yokuş yukarı sürmek -
12 climb
tirmanmak, çikmak; yükselmek,tirmanis, tirmanma; yokus
См. также в других словарях:
tırmanmak — e 1) El ve ayaklarıyla tutunarak veya tırnaklarını iliştirerek dik bir yere çıkmak İçeride yer bulamayanlar, kahvenin yıkık duvarına tırmanıyorlardı. H. Taner 2) i Yokuş, merdiven vb. çıkmak Yokuşu biraz daha tırmandılar. P. Safa 3) Bitki,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkış — is. 1) Çıkma işi veya biçimi Çiğ patatesle patlıcanı düşününüz, sıcak külden çıkışına bakınız, ne leziz yemektir. R. H. Karay 2) Bir yerden çıkmak için kullanılan yer 3) Yokuş 4) Güreşte cazgırın alana çıkardığı pehlivanların izleyicilere doğru… … Çağatay Osmanlı Sözlük